GENCO 1.bölüm özeti
Genel Öykü;
Derme çatma evlerin, eski ve yıkık dökük binaların arasında yükselen yepyeni bir bina… Yaz okuluyla açılışını yapıp, artık eğitime bu yeni binasında devam edecek olan bir vakıf üniversitesi ve yüksek ücretler ödeyerek eğitim alan varsıl öğrenciler… Hayatında ilk kez İstanbul’un bu yüzüne dahil olan gençler…
Öte yanda umutla haset, kaygıyla fırsatçılık arasında kalakalmış mahalleli gençler… Ve tüm bunların arasında sıkışmış bir genç: Genco.
***
Genco, Yalova depreminde hayatı değişen nice insandan biri. Deprem onun yalnızca anne ve babasını değil; hazırlanmakta olduğu tüm geleceği de yok etmiş. Küçük yaştan beri şaşırtıcı yeteneğiyle, çok iyi piyano çalabilen Genco, sırf piyanosunun başından ayrılmamak için ailesini o gece Yalova’da kalmaya ikna eder ve bu çocuksu istek ona korkunç bir felaket olarak geri döner. Genco, depremin ardından geçen birkaç ay içinde Yalova’dan ayrılmış ve İstanbul’a, deprem sırasında ona yardım eden taksici Ahmet’in mahallesine gelip yerleşmiştir. Ölüsü bulunamadığı için sağ olduğuna inandığı kız kardeşinin izini sürmektedir. Onun piyano sevdası yüzünden ailesinin yok olduğuna inanmakta ve bu yüzden piyanodan uzak durarak kendini cezalandırmaktadır. Bu nedenle üstün piyano çalma yeteneğini bastırır. Artık ölüme dair bir korku da hissetmemektedir. Bu durum da onu, olayların üstüne korkusuzca giden, tuhaf bir cesaret imgesi olarak gösterir.
Yakınlarına zarar vermiş olmak onu öylesine sarsar ki, depremden sağ ama hafızasını yitirmiş bir durumda kurtulup da bir ailenin yanına evlatlık verilen kardeşi Gülay’a bile kimliğini açıklamaktan çekinir. Tek yapabildiği koruyucu bir gölge gibi Gülay’ın çevresinde dolaşmak ve onu mümkün olan tüm tehlikelerden korumaktır. Bu uğurda giriştiği belalar, insanların gözünde Genco’yu yaralı bir kahraman haline sokar.
Gülay, şimdiki adıyla Sude, zengin bir ailenin tek kızıdır artık. Ve kaderin garip bir cilvesiyle, tam da Genco’nun oturduğu mahalleye yapılan üniversiteye kayıtlıdır. Genco, sırf kızkardeşinin yakınında olabilmek için üniversiteye hademe olarak girer.
Genco’yu burada bekleyen tek şey kardeş yakınlığı değildir; yıllardır duyguları bir şok altında bastırılmış Genco, kızkardeşinin yakın arkadaşı olan Pınar’la ilk kez aşkı tadacak ama hayat bunu da pürüzsüz ve mutlu bir biçimde yaşamasına imkan vermeyecektir.
Genco yaşadığı muhitle ne kadar uyumsuzsa Pınar da zengin çevresinde o kadar uyumsuzdur. Tıpkı Genco gibi tutkuyla bağlandığı piyanosu; havai kızkardeşlerinden ve sonradan zengin olmuş ama hırsı zenginliği nispetinde artmış babasından bir kaçış olur. Piyano tutkusu ve gördüğü bu gizemli kişilik onu Genco’ya iter. Bu çekim, Pınar’ın yıllardır var olan ve ailelerin potansiyel eş olarak gördükleri Tibet’in gözünden kaçmaz. Tibet basket yıldızıdır, zengindir, yakışıklıdır; hayatta elinden kaçan tek şey Pınar’dır ve bunu hazmetmekte zorlanır. Aslında kötü bir insan olmamasına rağmen ilk kez yaşadığı kaybetme korkusu onu hırçınlaştırır. Bunu kazıyıp besleyen de Tibet’in babasının yardımıyla milletvekili seçilmeye azmetmiş Pınar’ın babası Necati’dir. Kızının fakir bir genci sevmesi, kendisi de bir zamanlar fakir olmasına rağmen Necati’nin asla izin vermeyeceği bir şeydir.